SUSARAK yaşamaktan VAZGEÇİN !
Yayınlanma Tarihi : 02.08.2018 00:32
Bu haber 85 defa okundu
Ha bire konuşuyoruz…
Hep aynı kelimedeyiz…
Sahi…
Eski, ne ?
Eski denen şey ne ?
Ne işe yarar ?
Bize kattığı şey nedir ?
Peki ya hayata kattığı anlam !
Sahi, anlamı nedir ?
Kaç kelimeden oluşur ?
Nasıl bir cümledir ?
Nasıl bir fısıltı ?
Mesela Antakya…
ESKİ denen, TARİHİ diye de eklenen…
Var mıdır bizden saklanan bir hikayesi ?
Omuzladığımız, merak edip sorguladığımız…
Yok gibi, ki hoyratlığımız da bundan belki !
ESKİ denen evlerinin YOK oluş hikayesi bundan…
Ahşap ve taş bedenli evlerin BETONu bundan…
Ve BİR ZAMANLAR denen dar sokakların asfaltı…
En çok da rahatlığımız !
Meksikalı Ressam Frida Kahlo şöyle der…
–
BENİ ANLAMADIN demeyeceğim.
Beni anladın.
Zaten en dayanılmaz acı buydu.
Sen beni anladın.
Anladığın halde canımı yaktın.
–
“Biz, artık canımız yandığında söylenmeyi çoktan bıraktık… Çünkü buna alıştık ve içimize atmayı öğrendik…” diyen bu şehir gibi… Antakya gibi…
Biliyor musunuz !
Ha bire benzer, hatta aynı şeyleri yazıp, ama İLK KEZ yazıyormuş gibi DİĞER HERKESİN uyanmasını beklemek garip bir duygu ! İçinde yaşadığımız binlerce yıllık bu şehre olan ihanetimizin sayfalar dolusu detayları arasında ilerlerken, yok ettiğimiz asıl şeyin bu kent değil, ama KENDİMİZ olduğu gerçeğinin fark edilmesini beklemek, garipten öte, acıtan bir duygu !
Bu kente reva gördüklerimiz biter mi peki ?
Bilmiyorum…
Ama son örneğimiz, yükselttiğimiz hizmet (!) çıtamıza dair ! Bu kente dair ! Bu kente yaptıklarımıza dair ! Daha neler yapacağımıza dair ! Diğerleri izlerken, yapılabileceklere dair ! Kimsenin müdahale etmediği yanlışlarımızın EL BEBEK GÜL BEBEK büyütülüşüne dair !
Şu an durduğum yer bir sokağın başı… Antakya Saray Caddesi’ndeki Anadolu Restoran’a sırtımı verip karşıya baktığımda gördüğüm dar bir sokağın hemen başı… Bir zamanların Antakya’sı ve hikâyesinin bolca olduğu bir yaşam koridoru… Yorgun evlerin adresi… Ahşabı, taşı, kalanı, kalabileni…
Durdum… Öylesine durdum… ‘LAF DEĞİL HİZMET ÜRETİYORUZ’ diyen Antakya Belediyesi’nin demirden uyarı tabelasının yanı başında öylesine durup düşündüm… Düşünürken de o ÜRETİLEN şeye baktım… Zemine… Eski Antakya’ya doğru uzanan bir yolun düzenleme çalışmalarının finalinde BETON BİR ZEMİN yapmayı bu kente HİZMET diye sunanların hikâyesine…
Her okunan sayfası itinayla çevrilmek yerine KOPARILAN, kelimeleri ise rüzgara savrulan bir kitabın ARTIK YETER diyen çığlığını duyabilseydik, ne olurdu sahi ?
Peki, bu kent farklı mı ?
Yaşadıkları farklı mı ?
Düşünün…
Ama en çok da, DUYUN,
Her koparılan sayfasında attığı çığlığı DUYUN !
Ve SUSARAK yaşamaktan VAZGEÇİN !
Çünkü halimiz kırık bir plak gibi…
‘Hep aynı yerden geçer, hep aynı yere takılır ve hep aynı cızırtıyla ilk kez gibi irkilirsin…’ deyişindeki gibi !
Değiştirsek mi bu durumu ?
Ama önce kendimizi…
Etiket :
YORUMLARI GÖR