Hem sinek çokmuş –Hem ışık yokmuş…
Yayınlanma Tarihi : 17.11.2017 01:37
Bu haber 93 defa okundu
Bu şehre dair konuşurken, ama en çok da yazarken, Atilla İlhan’ı anmamak, hatırlamamak, okumamak olur mu ? Hele ki onun hüzün kokan mısralarına yansıyan şehir hikâyelerini bu kentten kolayca sıyırıp atmak… Haklısınız ! Olmaz…
O yüzden, önce Atilla İlhan…
…
Hayat, zamanda iz bırakmaz…
Bir boşluğa düşersin bir boşluktan,
Birikip yeniden sıçramak için…
Ve elde var hüzün…
…
Hüzün !
Bu kente dair bir kelime…
Kaybettiklerimizin biriktiği bu şehre…
O yüzden Özdemir Asaf’la devam edelim…
Bize ilham olsun, bir gün olacak olanı fısıldasın…
O der ki…
İnsan parasını kaybedince fakir,
Özgürlüğünü kaybedince esir,
Aşkını kaybedince şair olurmuş…
Hiç merak ettiniz mi bilmiyorum ya da hiç sordunuz mu ? Tamam, ben sorayım ! Sahi bu kente dair bu kadar hüzün biriktiren bizler NE olacağız ? Bu kenti kaybedince NE olacağız ? Parmaklarımızın arasından sessizce kayıp düşenlerin son kırıntılarını tutmaya çalışırken, aslında her şeyi çoktan kaybettiğimizi anladığımız o an NE olacağız ? Umursamazlığımıza teslim ettiğimiz her şeyimizin bir gün bizi tümüyle terk ettiğini görünce NE olacağız ?
Bir gün olacak olanı söylüyorum sizlere…
Açık açık başımıza gelecek olanı söylüyorum…
Asla kaçamayacağımızı bildiklerimizi söylüyorum…
Mesela son örneğimiz…
Antakya’da Asi Nehri boyunca milyonlarca sineğin ÖZGÜRCE üreyerek arttığını izlerken ki rahatlığımız… Bizlere söz verilenlerin geldiği SON hal… ‘Daha başımıza NELER gelecek’ diyenlerin çaresizliği… Ve tüm bu karmaşayı karanlığa boğmak için ışıkları kapatmak ZORUNDA kalan yerel idarelerimiz ! Komik değil mi ? Bir çoğumuz ‘bu hat boyunca niye lambalar çalışmıyor’ diye soruyor ! Çalışmıyor değil… Çalışıyor ! Ama o kadar çok sinek var ki, kontrol edilemeyen, kaldırımları kullananların daha az rahatsız olmasını sağlamak için buradaki lambalar ÖZENLE (!) kapatılıyor ! Böylece daha az sineğin Asi’den kaldırıma inmesi sağlanmak isteniyor !
Ne müthiş bir çözüm, değil mi ?
Eldeki bu, diyenlerimizin çözümü !
Bizi yönetenlerin YÖNETİCİ halleri !
Ali Lidar’ı okumamak mümkün mü, hele ki tam da bu arada ?
Ne mi der ?
“Gidelim buradan… Göğsünü sıkan, içini daraltan o laneti geride bırakıp gidelim. Burada yağmur bile güzel yağmıyor artık. Yağmuru güzel yağan bir yerlere gidelim. Gidelim buradan… Havası ilaç, denizi kitap bir yerlere gidelim…”
İşte tam da bu haldeyiz…
Biz bunu hissettirenlerin şehrindeyiz…
Abarttık mı ?
Sanmam…
Ama son bir şey daha var… !
Bu kenti ‘yaşanmaz’ kılmak binlerce yıldır mümkün olamamışken, bunu başarmak (!) bugüne kısmetmiş !!! TEBRİKLER ! Bizleri yönetenler (!), aslında yönetemeyenler ! TEBRİKLER ! Kadim toprakların binlerce yılda biriktirdiğini son perdeye sığdırdığınız kavgalarınızla tükettiniz ya… TEBRİKLER !
Oysa ki hayat böyle mi, bu halde mi ?
Yok, Ömer Hayyam’ın dediği gibi…
…
Yarım somunun var mı?
Bir ufak da evin?
Kimselerin kulu kölesi değil misin?
Kimsenin sırtından geçindiğin de yok ya?
Keyfine bak, en hoş dünyası olan sensin…
…
Peki, bu kent bu keyif veren umudun neresinde ? Düşünün… Bu kenti de, yönetenleri de, yönetme biçimlerini de, size bugünden yarına bırakmayı düşündüklerini de ve sizin tüm bunlara eklediğiniz sessizliğinizi de…
Düşünün !
Etiket :
YORUMLARI GÖR