2 liralık domates mi…O domatese mecburiyet mi…
Yayınlanma Tarihi : 12.10.2018 01:53
Bu haber 83 defa okundu
Ucuz olan ne kaldı ki?
Her şey ateş pahası…
Ucuz olan tek şey,
Dünyanın kahrı…
–
Demiş, Victor Hugo…
Kötü mü başladık ?
Aslında hikâyemize uydu…
Çünkü bugün bir misafirimiz var…
Hayatı omuzlayan bedeni yorgun bir Antakyalı var…
Geçen hafta sonu alışveriş yaparken, ki Cumartesi günü kurulan sebze ve meyve pazarından bahsediyorum, yaşlı bir teyzenin kendi kendine söylenen haline denk geldim, tam da domates seçerken! Önce gözlerimin içine baktı, sonra… Kendi kendine söylenen hali ile sınırlı kelimelerini benle paylaştı… O konuşurken, ara ara gözlerine baktım, ardından da ‘dolmuyor’ dediği Pazar arabasına… Benim kullandığım Pazar arabasına benziyordu onunkisi de… Ama demirden olan kısmın içine oturtulan kumaş yerine bir çuval kullanmış, yokluktan… Domatesin kilosunu sorarken, ‘2 liralık olsun, aman ha, fazla fazla tartma…’ demesi de bundan !
Dinlerken, 2’nin üstü için ‘ben mi ödesem’ diye düşünmedim değil… Ama böyle bir şeyi teklif etmek de zor ! Yaklaşık 60-65 yaşlarında birine ‘ben ödesem mi’ demek kolay değil, ki ‘teşekkürler’ deyip kabul de edebilirdi aslında ama… Tersi de mümkün ! O yüzden, ‘2 liradan fazla olmasın…’ kısmı ne 2.5 oldu, ne de 3 ! 2’de kaldık… Hayat, ötesine izin vermedi, ama kelimeler devam etti…
–
Turşu tutardık eskiden…
Eskiden, ama çok eskiden…
Şimdi de tutuyoruz ama, eski gibi mi ?
Koca koca bidonlar tutardık,
Salatalığından domatesine…
Fasulyesinden lahanasına…
Kaldı mı o durumlar ?
Kalmadı…
Ne o zamanın sebzeleri !
Ne o zamanın parası !
–
Ara ara tezgâhtaki diğer sebzelerin ve meyvelerin fiyatlarını da sordu… Fasulyede durdu önce, ama 7 liranın cüzdanı için yarattığı ağırlığı hafifletemedi anlaşılan… Vazgeçti ! Cüzdanına baktı… Parmakları ile parasını saydı… Gözleri ile bir şey ararcasına etrafına bakındı… Halen boş olan Pazar arabasını yanına doğru çekti…
Kelimeleri değil ama, yüreği susmadı…
Yaşadığı sıkıntının açmazı susmadı…
Çaresizliğine isyanı susmadı…
Konuştu…
Ama gülümsedi de…
En çok da ilk cümlesinde…
–
Buna da şükür ! Bunu da alamayan var… Bizim emekli maaşı ile anca bu ! Allah olmayana versin… Ama yazık bu vatandaşın haline, çok yazık ! Hadi bizlerden geçti… Ne olacak bu gençlerin hali ? İş yok, güç yok, meslek var ama, ellerinden tutanları yok ! Torunum öğretmen oldu, ama sevinemedik ! Niye biliyor musun ? Atanamadı ! Çok uğraştı, çocuklarla bir arada olsun, bir şeyler yapsın diye ama… Olmadı ! Şimdi bir markette çalışıyor… Hak mı bu ? Reva mı ? İnsanın gücüne gidiyor… Her şey giderek daha da zorlaşıyor… Hayat pahalı… Cepte para yok… Emekli maaşından kalan yok… Fatura mı ? Onlar çok ! Bir de ‘ödeyebiliyor musun’ diye sorsana !
–
Onu dinlerken ve 2 liralık domatesin hikâyesinde dururken, ertelenmiş hikâyeleri olanlarımızın ne kadar çok olduğunu fark ettim… Dertleşmeye ne kadar çok ihtiyacımız olduğunu da…
Bu durum şey gibi…
–
Sonra anlatırım, dediğim…
Ama hiç anlatmadığım hikâyelerim var benim…
Hangileri mi ?
Sonra anlatırım…
–
Deyişi gibi…
Sahi, siz ne kadar yorgunsunuz ?
Sizin Pazar fileniz ne kadar yorgun ?
Etiket :
YORUMLARI GÖR