BİR GAZETECİ OLARAK... ANTAKYA'YA DÖNDÜĞÜMDE!
Bir gazeteci olarak...
Antakya'ya döndüğümde!
Yok,
...eskisi gibi değiliz artık !
Yorgunuz, çok yorgunuz !
Sessiziz, düşünceliyiz...
Dargınız da...
Yaşadıklarımıza...
Bize yaşatılanlara...
Terk edilişimize...
Evsizliğimize...
Şarkı, ne derdi; "Herkes, gün olur, evine geri döner..."
Peki, döneceğin bir yer yoksa !?
Antakya'dan, Defne'den, Samandağ'dan o kadar çok mesaj aldım ki, depremden bu yana, her gelen mesaj öylesine acı yüklüydü ki, bir o kadar da vazgeçmişlik vardı herbirinde... 6 Şubat'ın ardından, bedenen nefes alan, ama ruhen ölenleriz aslında, onu anladım ! Haksız da değiliz ama... Bir ömür biriktirdiklerimizi kaybettik... Bir ömür sevdiklerimizi... Bir ömür tasarruf ettiklerimizi... Bir ömür süren savaşımızı...
Ben mi ?
Yok, savaşım bitmedi, ama çok değiştim, değişiyorum...
Ne kadar değişsem de, 6 Şubat'ın ardından, o BİR GÜN denen DÖNÜŞ hikayesini kendi içinde yazmaya başlayan, ama ilk sayfanın belki de o ilk cümlesinde takılı kalanlardan biriyim hala... Depremin ertesinde kentten ayrılmak zorunda kalanların o 1 SENE SONRA "nasılsa dönerim" düşüncesinin yerini, çooook uzun zamandır "NE ZAMAN NORMALLEŞİRİZ" aldı almasına da, bugün on binlerce Hataylının konteyner kentlerde kalmaya devam ettiği gerçeğinde, o normalleşmenin tarihini, aradan 2 koca sene geçse de bilmiyorum...
Haklısınız,
...kesinlikle dünle aynı kişi değiliz ve işte bunu çok iyi biliyorum !
İnsanlara bakışım değişti, bizi yönetenlere karşı duruşum değişti, daha düne kadar İYİ Kİ VAR dediklerimin beni yalnız bıraktığı anları beyninden sökemeyen duygu haritam değişti, her şeyi kaybetmenin yalnızlığında yeniden başlayan herkes gibi bende de hayat formu çok değişti...
Kadim toprakların Antakya'sı için çok yazan, çok mücadele eden, çok konuşan bir gazeteci, bir kentli, bir yurttaş olarak vicdanım rahat olmasına rahat da, zaman içinde çok değişen benim bu ikinci Antakya hayatım, evet, farklı olacak !
Beni tanıyanlar bilir ! Ne kadar profesyonel olsam da, mesleki olarak, duygularına göre rota alan da biri oldum hep... Çok daha fazla üretip, çok daha fazla emek harcayıp, herkesle aynı maaşı almaktan rahatsız olmayan biriydim hep... Şikayet etmek yerine, yapmam gerekenlere odaklandım... Alttan aldım... İdare ettim... Öyle ya da böyle, "EMEK" dedim ! O kutsal emeğin de bir hiyerarşi içinde sıralanmasına da, kaybolmasına da belki bu yüzden hep karşı çıktım... Masa başı habercilikle ömrü geçenlerle beni aynı potaya koyanlara da ses etmedim... ELDEKİ BU diyenlere, SORUN DEĞİL dedim... Emeğimi ucuzlatanlara tavır koymadım... Sanırım, HERKES HADDİNİ BİLSİN derken, ben de haddimi hiç aşmadım !
Bir gün, Antakya'ya döndüğümde, benle çalışmak isteyen ve yepyeni bir gazete kurma düşüncesinde olanları dinliyorum ara ara... O gün geldiğinde, kadim toprakların yorgun insanları ve mirası için daha çok çalışmam gerektiğini de biliyorum, ama bir konuda çok netim ! Deprem sonrası beni gerisinde bırakanlarla olmayacağım... Emeğimi ve gazeteciliğimi ucuzlatanlarla da... Sanırım denildiği gibi; "Sandığımız gibi olmayan ne çok şey var hayatta ve sandığımız gibi çıkmayan ne çok insan... Galiba, duyguların en kötüsü, sanmak..."
Benimle aynı düşünen o kadar meslektaşım var ki, 6 Şubat'ın ardından öfkeleri hala taze kalan, ama susan...
Sanırım,
...hep çok kırılıyoruz, ama hiç bir şey olmamış gibi de yaşıyoruz !
Onları dinlerken, onlara yaşatılanlar için birilerine kızsam da, kırılanın suskunluğuna da kızıyorum... Belki de bir gazeteci olarak, bir kentli olarak, bir yurttaş olarak, bu denli susmamamız gerekiyor... Demem o ki; Değerli olduğunuzu size birileri söylemesin, ama bunu önce siz bilin... Hissetmediğiniz hiç bir şeyi başkasına hissettiremezsiniz, en çok da bunu...
Bugün, BİR GÜN hikayesinin o DÖNERİM düşüncesini yazarken, bende birikenleri paylaşmak istedim... Zamanında tanıdığımız insanların, bizlere reva görülenlerin, yaşadıklarımızın bizi ne kadar değiştirip büyüttüğünü de...
Biliyorum, "BEN DE ÇOK DEĞİŞTİM" diyeceksiniz, bunları okurken...
Belki de bu değişim, bizi de kadim toprakları da yeniden ayağa, ama daha güçlü kaldıracak olan şey...
Son bir not, hatta iyi de bir tavsiye, Mevlana'dan:
"Bu yol, yalnızca senin... Başkaları seninle yürüyebilir, ama hiç kimse senin için yürümez..."